Asker Saime Hanım Ne Zaman Öldü?
Günlerden Bir Gün, Bir Anı Takılıp Kaldı
Kayseri’de bir sabah, güneş tam doğmadan önce, pencerenin kenarına yapışmış sisli camlardan dışarıya bakarken, aklımda tek bir soru vardı: Asker Saime Hanım ne zaman öldü?
Bunu düşündüğümde, hem üzüntü hem de merak içinde kayboluyordum. Bazen insan, geçmişin gölgeleriyle yüzleşirken, bir an durup, bir şeyin ne kadar derin ve anlamlı olduğunu fark edebiliyor. İşte o anlardan biriydi. Gözlerim sisli camdan uzaklara, kaybolan bir zamanın peşinden gitmek isterken, içinde kaybolduğum bir hikâyeyi hatırladım.
Bir Savaşın Ardında Kalan Kadın
Sadece adını duymuştum ilk kez. “Asker Saime Hanım” denildiğinde, aklımda canlanan tek şey, çok güçlü bir kadının hayaliydi. O dönemin kadınlarının cesaretini hep yüceltirim. Kadınlar, savaşlarda yer alırken, bir yanda fedakârlıkları, diğer yanda sevgiyle dolu yürekleriyle başkalarına ilham oluyorlardı. Ve Saime Hanım, belki de o kadından sadece biriydi.
Hayatının sonlarına doğru, bir köşede unutulmuş, ardında geriye sadece anı bırakmış bir savaş kahramanı. O kadar özlüydü ki, ama kimse ona daha fazla sahip çıkmıyordu. Benim de bildiğim, yalnızca onun bir gün ölümüyle ilgili bazı dedikodulardı. Ama ne zaman, nasıl? O bilgiyi edinmem gerekiyordu. Çünkü insan geçmişin sessizliğini bir kez aradığında, ardında bırakılan izlerin peşinden gitmekten geri duramıyordu.
Bir Günün Hatırlattığı
Bir gün, Kayseri’de eski kitapçıda dolaşırken, eski bir dergiye rastladım. Birkaç sayfa sararmış, sayfalar neredeyse kopacak kadar inceydi. Fakat o sayfalardan birinde, Asker Saime Hanım’ın adını görünce, kalbim hızlıca çarpmaya başladı. Hemen dergiyi aldım ve içindeki yazıyı okumaya koyuldum. Orada, onu anlatan eski bir anı vardı:
> “Savaşın en zor zamanlarında, kadının adı anılmadı. Ama o bir kahraman gibi savaştı, savaşın zorluklarına karşı tek başına direndi. Bütün yaşananların içinde hayatta kalmayı başardı. Bir zaman sonra, o kadar çok kişi unutmuştu ki, neredeyse adını bile hatırlayan kalmadı.”
O yazıdan sonra, Asker Saime Hanım’ın hayatına dair aklımda beliren tüm boşluklar, yavaşça dolmaya başladı. Bir zamanlar herkesin yanında olan, ama sonrasında bir kenara itilmiş bu kadın, yalnızca hayalini sevdiğim bir karakter olmaktan öteye gitmişti. Gerçekten, ölümü de bir türlü tarih kitaplarında yerini almıştı.
Ölüme Giden Yolda Bir Yalnızlık
O anı okurken, gözlerim hafifçe bulanıklaştı. Bazen, zamanın geçmişi unutturması ne kadar kolay oluyordu, değil mi? Savaşın verdiği acılar, fedakârlıkların insanlar tarafından unutulup, başka bir dönemin modası haline geliyordu. O kadar derin bir hayal kırıklığıydı ki bu. İnsanların geçici olaylarla ilgilenip, gerçek kahramanlıkları arka plana itmesi… Kendimi Saime Hanım’ın yerine koymaya çalıştım. Onun yerine, yalnızca sessizliğe gömülmek zorunda kaldığını hissettim. O kadar yalnız bir şekilde son bulmuştu ki hayatı.
Bir Gerçek, Bir Soru
Bütün bu duyguların içindeyken, tek bir şey netleşti kafamda: Asker Saime Hanım ne zaman öldü?
Bir cevap bulmak kolay değildi. Gerçekten kolay olmamalıydı da. Çünkü bazen insanlar, sadece kaybolur. Geride bırakılan sadece bir anı olur. Onun öldüğü gün ise, belki çok sıradan bir gündü. Birçok insan için gündelik bir sabah, diğerlerinin sonu oluyordu.
Ancak bir şey kesin: O anı ve Saime Hanım’ın kahramanlığını unutmayacağım. O ölse bile, adı hala zihinlerimizde canlanacak. Ve biz, onu hatırlayarak, kaybolan kahramanları bile hatırlamanın ne kadar önemli olduğunu öğreneceğiz.
Bir Kaybolan Kahramanın Hatırası
Bunları düşündükçe, hayatın ne kadar kısa olduğunu bir kez daha fark ettim. Zaman, bir şekilde ölülerin ardında bırakıldıkları anıları taşır. Ama kaybolan kahramanlar hiçbir zaman gerçekten kaybolmazlar. Bunu bir şekilde hatırlatmalıyız. Savaşların kahramanları, hayatın zor yollarında direnenler, bizlere her zaman ilham vermelidir.
Ve belki de en önemlisi, hayatın anlamını ararken, bazen en basit şeylere değer vererek, geçmişin gücünü yeniden keşfetmeliyiz. Asker Saime Hanım’ın ölüm tarihi, belki de sadece bir detaydır. Ama onun hayatı ve yaptığı fedakârlık, zamanın ötesinde hepimizin hafızasında canlı kalacak bir hatıra olarak kalacaktır.
Kayseri’de bir sabah, sisli camlardan dışarıya bakarken, bir kez daha fark ettim: Kahramanlar, yalnızca ölmedikleri sürece değil, hatırlandıkları sürece gerçek olurlar.